8 Ekim 2012 Pazartesi

Aşk kumbarası


Arkadaşlarla sohbet ederken annem girdi odama

"Ne yapıyorsun oğlum tek başına?"

"Hiiç" dedim, hisli bir hiç. Daha ne olsun.

Masamdaki kavanozlara takıldı gözleri.

"Bunlar ne?"

"Kumbara"

"İçinde hiç para yok bunların." dedi gözleriyle sorgularken.

"İlkinde hüzün, diğerinde aşk, diğerinde hasret, sonuncusunda ise sonsuzluk biriktiriyorum." dedim.

Hayretler içinde yüzüme baktı.

Hüzün kumbarasını eline aldı, biraz eğdi.

"Anne döktün!" dedim ağlamaklı.

"Ne dökülmesi oğlum, boş bu."

Masama saçılan gümüşi sıvıyı elimle toplayıp kavanoza koydum. Nasıl görmezdi onları?

Hepsini kendime çekip kucaklayarak, "Dokunma onlara!..." dedim ağlarken.

Annem oturma odasına gidip babama benim iyi olmadığımı söyledi.

Gözlerim bomboş olan aşk kumbarasında takılı kaldı.

Hasreti açıp ağladım. Biraz doldu.

Gece çığlıklarla devâm etti...


Karanlık ruhumun sancısı


O ruh benim.

Siyâhların içinden çıkıp gelen.
Suskun bir sevdâ getiren hüzün bohçasında.

O ruh benim.

Geriye bakıp adını anmaya cesaret edemediğim,
Ölümlüler diyârındaki ölümsüz âşık benim.

O ruh benim.

Tütsü dumanının boşlukta kıvrılan beyâzlığındaki,
Hava taneciklerini öperek uzayan beyaz benim.

O ruh,
O ruh benim adım.
O, o benim yaşam pınarım.
O benim sadâkatim.

O ruh benim.

Sonsuzluk nidâsı içinde çırpınan hayâletin sulieti,
Fokurdayan kaynar sulardaki beddualar, benim.

Benim o sesleniş.
Eski aşklara çağrı benim.
Eski yollardaki kaybolmuş gezgin benim.
Göçebe çadırımın tentesini aydınlatan kandil ışığı benim.

Mai benim adım.
De bağlaçlarında kaybolan.
Mai ve siyah.
Siyah ve beyaz.

Birbirinin aynı cümlelerdeki farklı manâlar benim aslında.
Kelimesiz kurulan cümleler benim.

Binbir çeşidim ben, bir çeşitten türeyen.

Aşk benim, aşık benim, aşk pınarı benim.

Ben bir hiçim.

O olmadan, olamayan.

Ben bir noktayım.

Cümlenin sonuna yakışan.

Bir birlikteliği taşıyan.

Bir anlam olmadan, kuru bir susuntuyum ben.

Bazen üç noktayım, anlamları deviren.

Bazen üç noktayım ben, sonsuzluğa uzanan...

Bazen hiç noktam olmaz benim.
Beni benden alan.
Ben, benden geçeli oldulara kaldım.
Kaçırdım bütün trenleri o bozkır yolunda.
Arkasından baktım atlıların.

Geç kaldık.
Geçmişte kaldık.
Yarına uzanan yollarda, eskiden takıldığımız çukurlara küfür ettik.
Ettik, ve arkamıza dönüpte baktık ki hiç yol gidememişiz daha.

Biz,
Kaybolduk.
Boğulduk.
Ve kudurduk.
Biz,

Biz muhtaç varlıklar olduk.
Yol gösterilmeye muhtaç
Hep öyleydik zaten.
Şimdilerde tek yapabileceğimiz.
Bize yol gösterecek o ışığı beklemek.
Yaşlanmak ve gücenmek.
Yaslanmak ve beklemek.
İşte bu.
Hayata konan üç nokta...